3 Aralık 2014 Çarşamba

Önce Naz...

Amacım onlarla yaşadığım dakikaları kayıt altında tutmak öyleyse hadi başlayalım:

Naz Aydınoğlu

Çok istedim meleğimin doğmasını, dört gözle bekledim onu. Çok korktum karnımdayken ona bir şey olacak diye. Bu korkumun sebebi ise Naz'dan önce yaşadığım kayıp tabi ki. Hamileliğimin ilk ayına tamamen yatakta geçirerek başladım. Hep içimde o sinsi korku. İki satır not bile alamadım onu beklerken. Zamanım da boldu hep istedim hatta bunun için bir defter bile satın aldım. Ama yazmak için bile bekledim. Ya kaybedersem korkusuyla. Bu korkum hafifleyince çok güzel zamanlar geçirdim onu beklerken. Ve evet ilk bebeğimin kız olmasını çok istemiştim Allah'ım beni duydu. Doktorumuz kız olacak dediğinde babası emin misiniz? diye sormuş olsa da şimdi kıymetlisidir kızı onun için.

                                   



                                    

                                                      Doğumdan bir gün önce göbeğim.


Ne yazık ki korkarak doğumu beklemeye başladım. İlk bebek. Nasıl olacak, nasıl yapacağım. Doktorum normal doğum yanlısı-takıntılısı hatta- ama anne korkak. Karın kasılmalarım bir kaç nst ziyaretinden sonra pazartesi gece yarısı bir buçuk gibi suyum gelince korku içinde hastane yolunu tuttuk. Ebe kontrolünden sonra doktorumu arar hasta korkuyor sezeryan istiyor der. Doktor cevap verir yok öyle korkuyorumla sezeryan   saat 11.06 da Naz Aydınoğlu dünyaya gelir. Bebeğin eşi gelmediğinden anne bebek doğdu denilen saatten bir saat sonra ancak odaya gelir. Epiduralsiz normal bir doğumun ardından bayıltılarak eşi almalarıyla nihayetlenen bir doğum. Gerçekten zor bir doğumdu çok dikişim olduğundan zor bir ilk haftaydı. Tabi ki sadece dikişler yormadı beni. Gelmeyen süt, olmayan meme uçları, emmeyen bir bebek. çok konuşan konu komşu. emmez bu mama mı verdiniz, emzirsene kızım(sanki ben istemiyorum) bıla bla bla . Ve tabi ki sarılık olan bir bebek. nazın çocuk doktoru doğru teşhisleri ile hala aradığım bir doktordu. Yok yere kan almaya çalışmadı minicik kızım da ki kendisi 3650 doğdu bu arada. Göbeğinin altına inerse  sarılık o zaman gelin dedi. Ve biz o sarı çizgiyi göbeğinde uzunca bir süre izledik.

   Yaşamının ilk dakikalarında miniğim...Kardeşi ile kıyaslarsak pekte minik sayılmaz kendisi aslında
                               Zor geçen bir doğumun ardından bu kare paha biçilmez gerçekten.







     Beni takip eden doktorun ayda bir çağırması çok uzun geliyordu ve içimde ki sinsi düşman da ara ara kendini gösteriyordu. Ben de uzun süre iki ayrı doktora gittim minik kızım için. Oh iyi ki de gitmişim. 4 boyutlu resimlerini gördüm böylece. Doktor amcasının dediğine göre hokka burunlu olacaktı kızımız öyle de oldu. Hevesle ona ait herşeyi kendi elimle yapmak istiyordum. Yaptım da bir çoğunu. Bir anı defteri hazırladım evet öyle afilli değil ama benim elimden çıktılar. Öyle dikiş deneyimim falan da yoktur. Eski, püskü dilinden anlamadığım bozuk bir makineyle yastık diktim. Keçeyle tanıştım lohusa taçları hazırladım. Mevlütte dağıtılmak üzere anahtarlıklar yaptım. Lohusa şerbeti ikram etmek için süsler hazırladım. 



                                Sepetini bile ellerimle hazırladım







Tekirdağ'dan İstanbul Masko'ya kadar gittik. Bir dünya dükkana rağmen girdiğimiz ilk dükkandan bebek odasını aldık geldik.1günde Eminönü'nün altını üstüne getirdik. Tabi öncesinde kalem kalem ne gerekli listesi yaptım. Havuzlu Han'ın bebeklere ait ne gerekli ise satılan bir yer olduğunu araştırmalarım sonucu öğrenmiştim. Gittik yine en alttaki büyük mağazadan neredeyse tüm ihtiyaçlarımı aldım. Süt sağma pompasından, küvete , hastane çıkışına kadar herşeyi. Özenle odasını yerleştirdim. Çantamı hazırladım. Doğum iznine de 15 tatil sonrası başladığım için neredeyse 2 ay bunlar için vaktim de vardı.




                          

 Ama en zor imtihanım gelmeyen sütler çok konuşan komşu teyzeler değilmiş ne yazık ki.  3. gün kontrolünde duyulan üfürüm 1. hafta kontrolünde de duyulunca bol ağlayıp zırlamalı  kabus bir gece yaşadım. Bebeğimin kalbi delikti ben ağlamayayım da kimler ağlasın. Çocuk doktorumuz üniversite hastanesine yönlendirdi bizi.  İstanbul Mehmet Akif  Ersoy kalp hastanesinde muayne olduğumuz ilk doktor da kalbinin delik olduğunu eko cihazının bozuk olduğunu söyleyip 1 ay sonrasına randevu alın deyince ne hale geldiğimi tahmin edersiniz herhalde. Canım arkadaşım Fatma  hamile haliyle yine çok memnun kaldığımız çocuk kardiyoloğu Prof. doktor Ümrah Aydoğan'dan randevumuzu aldı ve sağ olsun doktorumuz bizi rahatlatan açıklamaları yaptı. İleri de basketbolcu bile olur demişti hiç unutmam. Kapanır deyip altıncı ayda kontrole çağırdı bizi. Endişeli anne kızıma nasıl yardımcı oluruz ne gibi belirti gösterir deyince doktor emmekten yorulur sağıp verebilirsiniz demişti. Benim de Naz'ı emzirme hikayem bu sözlerle bir göğsümü emziridip diğerini sağıp ve her emmesinden sonra biberonla sağdığım sütü vermeyle devam etti. Tabi bu saye de çok süt biriktirebildim buzdolabında. 


Naz'ın doğmasını okullara göre planlamıştık. Doğum iznim haziran ayında bitti. Yaz tatilinde de birlikteydik kuzumla. Eylül ayı gelince ki Naz 6 aylık olunca okula başladım. Naz'a annem bakmaya başladı. Ne yazık ki süt izni kullanmadım. öğle arasında koşa koşa okula gelip emzirdim kızımı. Dolaptaki sütlerimi de kullandık sonrasında ek gıda daha da genişleyince güzel kızım büyüdü gitti. 

Naz çok düzenli bir bebek olarak büyüdü. O zamanlar bilmesem de uyku eğitimi vermişim kızıma aslında. Hep aynı saatte yatırdığım için o saat gelince emip direk uykuya geçiyordu prenses. Tabi gündüz uykularını da bebek arabasında gezinerek uyuyordu. Asla annemin ayaklarında sallamasına izin vermedim.  Çok uzun süre bebek arabasının tekerleklerini temizleyip evde bile bu şeklide gündüz uykusuna yatırdık prensesi. Hatta hatırlarım Ramazan ayın'da eşim oruç tutuyordu, aynı saatte Naz'ın uykusu geliyordu yarım saat öteleyememiştim. Eşim sofraya oturuyor ben Nazı uyutuyordum. Çünkü feci ağlıyordu. Ama bu durumun kaymağını da yedik. 5.5 aylık olduğunda Bozcaada'ya gittiğimizde emzirip pusetine koyuyordum. Bütün gece uyanmadan geçiyordu biz de rahat rahat. Sonrasında uykularımız sapıttı dişler ve en sonunda kardeşin gelmesiyle bütün düzenimiz şaştı ne yazık ki. Uzunca bir süre elimizi tutup kendi yatağında uyudu. Ne ara el tutmak tırnakları tık tık yapmaya vardı bilmiyorum. Ama bu durumdan çok muzdarip olduk gerçekten. İnsanı çıldırtacak bir hal aldı. Hamile olduğum için bu düzene dur deyip yeni bir düzen koyacak dermanım olmayınca kendisi şuan 11, 12 den önce uymaz oldu ne yazık ki. Ama azimliyim yakında bu düzensizliğe dur diyeceğim.


Daha da uzatabilirim bu yazımı ama sıkmak istemiyorum. Bundan sonra Mehmet Uras'ı anlatacağım ve diğer yazılarım da ise belirleyip Naz'da bunları yaşadık Uras'da bunları gibi yaşadık şeklinde aktarmayı düşünüyorum.

Bu gecelik bu kadar. Herkese sevgiler....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder